İlham Kaynağı

Galiba hayatım sessizlikten ibaret. Ve yaşamım sessizliğin kardeşleri yalnızlık, ıssızlık, yurtsuzluk duygularıyla bezenmiş. Hayatımı anlatan bir film çekilse ya da biyografim yazılsa yıllar sonra belki, isim konusunda çağrışım yapacak kelimeler yukarıdakilerden başkaları değil. Neşeli Hayat, Eğlenceli Yıllar, Ömür Boyu Aksiyon değil asla. Öyle ki zaman zaman bu duruma sitem eden ben bile amiyane tabirle buradan yürüyorum. Şiirime, yazınıma hep bu uzak duyguların kokuları sinmiş. Bu duygular olmasa beni var ettiğine inandığım yaratıcı kimliklerim olmayacak. Olmasın! Bazen böyle hissettiğim anlar oluyor. En ıssız ve en insan zamanlarımda yani acz içindeyken büyük sorular içinde, “Keşke!” diyorum, “hiçbir şeyin bilgisine sahip olmasaydım.” Bilmek, acı veriyor çünkü ve büyük bir yalnızlığı da beraberinde getiriyor. Hakikat bilgisi insanı bambaşka bir boyuta taşıyor.

Aşığı olduğum, her şeye ve herkese rağmen inandığım bu büyük yalnızlığın içinde beşer özlemlere de düşüyorum. Hakikat bilgisinden dünya ilgisine geçsem de bir şey değişmiyor: Yalnızlık! Bir sese, bir nefese ihtiyacım oluyor. Bulamıyorum. Olmuyor. Televizyon kendi adıma böyle zamanlarımda çok iyi bir dost oluyor bana. Bir nefes sıcaklığı vermiyor belki ama arkadaş ortamına buyur ediyor beni. Muhabbetlerine ortak oluyorum dostların. Çok büyük ihtimalle bu nedenle televizyondaki neredeyse tüm sohbet programlarını biliyor olmam. Çünkü o sohbetlerde kendimden, ilgi alanlarımdan, hayata dair sözlerden bir şeyler buluyorum. O yüzden ekranda gördüğüm her canlı yayın ibaresi bende başka türlü bir heyecana yol açıyor.

Aynı anda oturmuş bir milyon kişi sohbet ediyoruz çünkü. O yüzden her canlı yayın bittiğinde, program sunucusu veda ettiğinde, ekranda kayan yazıları okurken garip bir hüzün kaplıyor içimi. Çünkü herkes aksiyon dolu hikâyesine dönerken ben yalnızlığımla baş başa kalıyorum. Çünkü o gürültü bittiğinde acı bir sessizlik duyuyorum. Çünkü hayatıma dönüyorum ve hayatımda dönmek isteyebileceğim hiçbir şey yok. Uykuyla sonlanıyor çoğu zaman bu sancılar. Ama sabaha ya da gün içinde uyumuşsam akşama gözlerimi açmak istemiyorum. Durmadan uyumak istiyorum. Çünkü gözlerimi açtığımda içinde kendimi bulabileceğim bir hikâyem yok. Uykunun ülkesi güzel, uykunun ülkesi hoş.

Durmadan sorular soran dünyaya uyanmak istemiyorum. Ve “İçinde kal ki hikâyeni kimse sormasın.” diyen şarkıyı tekrar tekrar dinliyorum. Ama her sabah, istesem de istemesem de, sorular soran dünyaya uyanıyorum ve yine tercih hakkım olmaksızın dur durak bilmeden küçük çocuklar gibi sürekli sorular soran dünyaya cevap yetiştirmeye çalışıyorum. Yetişiyor mu, yetişmiyor!

*dostsohbeti.com ilhamını kurucusu Emre Çakır’ın 2016 yılında yayımlanan Mavi Bir Yalnızlık kitabındaki Kanlı Canlı Yayın başlıklı bu yazısından almaktadır.