Psikolog Elif Beyda Azdiken ile Sohbet

Scroll down to content

Sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Psikolog Elif Beyda Azdiken. Eğitim serüvenime TOBB Üniversitesi’nde bir endüstri mühendisi olma yolunda çıkmışken, kendimi daha çok tanıdıkça asıl istediğim alanın ruh sağlığı alanı olduğunu fark ettim. Dahası insanın hayatta kendine, çevresine ve topluma faydalı olabilmesi için gerçekten istediği alanda çalışması gerektiğini idrak ettim. Buradan bu yolculuğa hazırlanan gençlere, ebeveynlerine ve yolculuk sırasında bunu fark edip belki de yön değiştirmekten çekinen tüm yetişkinlere sesleniyorum: Hepimizin yolculuğu, zamanı farklıdır, biriciktir ve hiçbir şey için hiçbir zaman geç değildir!

Neden psikoloji?

Nereli olursak, nerede yaşıyor, nelerle uğraşıyor ve hangi işlerle meşgul olursak olalım, cinsiyetimiz ve yaşımız fark etmeksizin hepimiz için temel ihtiyaçlar aynıdır. Barınma, beslenme gibi fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarından sonra psikolojik ihtiyaçlarımız gelir. Bunlar sevgi ve değer görme, sosyallik ve ait olma, saygınlık ve kendini gerçekleştirme gibi başlıklara ayrılıp çok sayıda alt başlığa sahiptir. Maalesef bu ihtiyaçlarımız gerek öğrenilmişliklerden gerekse kalıp yargılardan dolayı çoğu zaman göz ardı edilir. Peki, örneğin bir yerimiz ağrıdığında, grip olduğumuzda veya bir kaza geçirdiğimizde, kısacası fizyolojik bir rahatsızlığımız olduğunda doktora gitmeyi bir gerek olarak görmüyor muyuz? Doktorlara güvenip bize iyi geleceklerine inanıyor ve karşılığında iyileşmiyor muyuz? Ya canımız çok sıkkın olduğunda, stres seviyemiz arttığında öfkemize hâkim olamadığımızda, ilişkilerimizdeki sorunlarla başa çıkamadığımızda veya bir kayıp yaşadığımızda… Bu gibi pek çok durum için de kendimizi çaresiz, hüzünlü, belki de hasta ve yalnız hissettiğimiz dönemler olmuyor mu? Bu durumlar için de iyileşme ihtiyacı ve isteği duymuyor muyuz? Öyleyse ruh sağlığımızı de en az fiziksel sağlığımız kadar önemsememiz ve üzerine eğilmemiz, gerektiğinde yardım almamız gerekmez mi, son derece normal ve insancıl değil mi? İşte bu sorulara cevap aramayı sürdüğümde anladım ki hepimiz için daha çok anlam, idrak ve yardım gerekli. Bunun için de bir ruh sağlığı çalışanı olarak psikolojinin bilimsel eğitimini de alma arzusu ve tutkusuyla psikolog olmaya karar verdim; böylece başta bir birey olarak kendimi daha iyi anlayabilecek, bu sayede daha verimli biçimde geliştirebilecek ve Abraham Maslow’un da belirttiği, zirve ihtiyacımız olan kendini gerçekleştirme ihtiyacıma yönelik daha sağlam ilerleyebilecektim. Dahası, öğrendiklerimi ulaşabildiğim küçük büyük her bireye elimden geldiğince aktaracak, zorlandıkları ve ihtiyaç duydukları alanlarda yardımcı olacak ve kendilerini daha iyi hissetmelerine adına sağlıklı yönlendirmelerde bulunan bir vesile olacaktım.

Çalışma alanlarınız neler?

Çocuk, ergen ve yetişkinlerle çalışıyorum. Oyun terapisi, kısa süreli çözüm odaklı terapi, bilişsel davranışçı terapi gibi terapi yöntemleriyle ilerliyorum. Bunun yanı sıra daha kapsamlı olan çift terapisi ve aile danışmanlığı hizmetleri de veriyorum. Online ve yüz yüze görüşmeler sürdürürken bir yandan çeşitli projeler sürdürüyor ve gönüllülük hizmetleri de veriyorum. Özellikle bulunduğumuz günlerde depremzede bireyler için psikososyal destek çok önemli olduğundan, onlara öncelik veriyorum.

En çok hangi konuda size başvuruyorlar?

Daha çok kaygı ve kaygıyla gelişen davranış bozuklukları, öğrenilmiş çaresizlik ve yalnızlık hissinin artması hususunda destek talepleri alıyorum. Bunların ağırlıklı olarak çağımızın getirdiği, yaşadığımız çok sayıda toplumsal olaydan ve gittikçe artan bireyselleşmeden kaynaklandığını düşünüyorum. Oysaki insan sosyal bir varlıktır ve iyilik hali için sağlıklı ilişkiler kurup sürdürmesi, birlik ve beraberlik içinde olması gerekmektedir. Zaman zaman bunları unutabiliyoruz.

Kimler terapi almalı?

Terapi desteğine, yaşanan duygusal yoğunlukla başa çıkılamadığında, öfke patlamaları yaşandığında, uyku ve yeme düzeninde değişiklikler olduğunda, kaygı ve korku hisleri arttığında, yas sürecine sebep olabilecek bir durumla karşılaşıldığında, kendimize zarar verebilecek alışkanlıklar edinmeye başladığımızda vb. tek tek sayamayacağımız kadar çok sebeple başvurabiliriz. Özellikle düşünce ve duygularımız günlük hayatımızda çeşitli açılardan zorluklar yaşamamıza neden oluyorsa, davranışlarımızda büyük değişiklikler oluşturmaya başladıysa ve huzursuzluğumuzla baş etmede sıkıntı çekiyorsak bir uzman desteği gerçekten iyilik halimizi olumluya dönüştürmekte çok etkili olacaktır. Fakat şu noktaya dikkat çekmek isterim ki psikoterapiye yalnızca ruhsal rahatsızlığına yönelik tanı almış bireyler başvurmaz. Hayat stresiyle baş etmekte zorlanan, ilişkilerini dengelemek için tarafsız biriyle konuşarak profesyonel bakış açıları duymaya ihtiyacı olan, duygu ve düşüncelerine açıklık getirmekte güçlük çeken veya yalnızca kendini daha iyi tanımak isteyip öz farkındalığını arttırmayı hedefleyen herkes terapi desteği alabilir, ve bu oldukça normal bir istektir.

Herkesin bir psikoloğu olmalı mı?

Her birimizin zaman zaman yalnızca kendi zihnimizi tazelemek için bile olsa eğitimli ve tarafsız biriyle görüşmesi gerektiğini savunmaktayım. Psikolog seçimimiz ve psikoloğumuzla görüşme sıklığımız ise her şeyde olduğu gibi, her birimizin ihtiyaçlarına ve isteklerine göre değişiklik gösterecektir. Fakat öncelikle ülkemizde psikologlar, psikiyatristler ve psikoterapistler ile ilgili algının daha çok gelişmesi ve pozitif yönde değişmesi gerektiği taraftarıyım. Hatta bunu önemle vurgulamak istiyorum. Çünkü hâlâ bu mesleklere bambaşka bakan, korkan veya çekinen, yardım alanı ayıplayan veya şaşıran ya da ‘Ne gerek var?’ mantalitesiyle yaşayan çok insanımız var. Oysaki daha önce de değindiğim gibi, terapi desteği oldukça insani, normal ve sağlığımız için yararlı bir olgudur. Neyseki son zamanlarda toplum olarak farkındalığımızın giderek arttığına şahit olmam bu konudaki umudumu besliyor.

Peki zaman zaman destek alıp bazılarını aşsak da hayatımız boyunca çeşitli sıkıntılar yaşıyoruz, her seferinde terapi almamız şart mı?

Tabii ki kendimizden böyle bir şey bekleyemeyiz. Biz ruh sağlığı çalışanlarının temel amacı; destek talep eden bireye, bir süre sorunlarla baş etme biçimlerini keşfederek işlevsiz bakış açılarını değiştirmek ve daha sağlıklı biçimde günlük hayatını sürdürebilmesi adına destek verdikten sonra kendi kendine yardım konusunda neler yapabileceğinin farkındalığını sağlamak ve bunları sürdürülebilir kılmak için destek olmaktır. Düşünme biçimimiz, hayata bakışımız daha sağlıklı ve pozitif hale geldikten sonra elbette ki birçok sıkıntıyla kendi başımıza baş edebiliriz.

Mesleğinizle ilgili en büyük problem sizce ne?

Maalesef alandaki başlıca sorunumuz bir mesleki karışıklık: Bırakın uzmanlığı, psikolojinin bilimsel eğitimini almamış çok sayıda kişi günümüzde dışarıdan kısa ve uygun fiyatlı eğitim almanın kolaylığını suistimal ederek, çok az ve yetersiz bilgiyle, destek talep eden bireylerle görüşerek faydalı olmak yerine zarar verebiliyorlar. Oysaki alanımızdaki birincil etik kural ‘Yarar sağlamak ve zarar vermemek’tir! Hâlâ bir ruh sağlığı yasamızın olmaması, artı olarak eğitim veren birçok kurumun yalnızca ticari çıkar gözetmeye başlamaları bu tip eylemlerin önüne geçmemizdeki en büyük engel.

İkincil zorluk ise yıllardır aşamadığımız bir konu: her kesimden bireyin ihtiyaç duyduğu ruh sağlığı hizmetini alamaması. Sebebi malum: gerek ekonomik gerek fiziki koşulların elvermiyor olması gerekse hizmet alınabilecek kurumlarda -bilhassa hastanelerde- yeterince terapist bulundurulmaması. Ayrıca toplumumuza yeterli bilinç sağlanmadığından, bireyler ulaşabilecekleri terapi birimlerinin nereler olduğunu, nasıl ulaşabileceklerini bilemeyebiliyorlar.

Bu hususlarda hepimizin elinden geleni yapması, kendimize ve yakın çevremize olduğu gibi toplumumuza büyük yarar sağlayacaktır. Kendimizi ve yakınlarımızı doğru kaynaklara ulaşarak bilinçlendirmeliyiz, böylece daha sağlıklı bir dünya oluşturabilmemiz mümkündür.

Geleceğe yönelik hedefleriniz var mı?

İleride uzmanlaşarak psikoterapiyi sanatla iç içe ilerlettiğim bir oluşum kurmayı ve hizmetlerime bu doğrultuda devam etmeyi hedefliyorum. Çünkü her zaman hislerimizi ve yaşadıklarımızı söze dökemeyebiliyoruz. Sanat, küçük büyük demeden insanın kendini rahatça ifade edebilmesi, farklı konuları daha zarif ve kolay yöntemlerle aktarabilmesi için çok değerli ve güçlü bir kaynak. Yapılan çalışmalar ışığında resim, müzik gibi eylemlerle sanatın ruh sağlığı alanına yardımları zaten gözler önüne serilmeye devam ediyor. Ayrıca edebiyatın katkılarını da göz ardı edemeyiz. Konuşarak değil de yazarak dile getirmek istediklerimiz kalem ve kağıt bir bütün olduğunda aklımıza bile gelmeyen veya düşündüğümüzün farkında olmadığımız şeyleri canlandırabildiği gibi daha detaylı, daha eğlenceli ve daha estetik ortaya çıkarabiliyor. Ek olarak ruhsal tedavi için bir sağaltım sağlıyor. Yazmayı ve yanında editörlüğü de seven biri olarak ruh sağlığında da edebiyat ve sanatın varlığını canlı tutmamız gerektiğini düşünüyorum.

https://www.instagram.com/psikolog_beydaazdiken

elifbeydaazdiken@gmail.com

*Bu söyleşi dostsohbeti.com için Emre Çakır tarafından yapılmıştır. Sadece kaynak belirtilerek belirli bir kısmı alıntılanabilir.

Bir Cevap Yazın

dostsohbeti.com "Türkiye'nin Röportaj Sitesi" sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et