Google’a Anlatanadam yazdığımızda ilk olarak yanına ‘Kimdir?’i ekliyor. Ben bunu sormayacağım ama en az kim olduğunuz kadar merak edildiğini düşündüğüm başka bir soru soracağım. Neden isminiz soyisminiz değil de Anlatanadam?
Bu bana yıllar önce arkadaşlarım tarafından takılan bir isim. Kendi tansiyonum düşene kadar konuştuğum ve sürekli bir şeyler anlattığım için herhalde. Sahneye çıkarken memlekette bolca bulunan, yani yüzlerce İbrahim Türker’den biri olmak yerine yakın çevremdeki lakabımla çıkayım dedim. Neticede var olmak ve tanınmak için bir çaba harcıyoruz, sosyal medyada bir diş doktoru ya da bir elektrikçi İbrahim Türker’e yaramasın bunca çaba, değil mi?
Büyük bir şirket sahibiyken işinizi devredip yapım firması kuruyorsunuz, sahneye çıkıp stand-up yapıyorsunuz, televizyona ve dijitale işler üretiyorsunuz. Bu yol ayrımına nasıl geldiniz? Sait Faik’in ‘Yazmasam deli olacaktım.’ı misali bir durum muydu sizin için anlatmak?
‘Yazmasam deli olacaktım’ın popçu versiyonu da var biliyorsun, ‘müziğe üç yaşında başladım, annemin saç fırçasıyla aynanın karşısında şarkı söylermişim’ gibi. Aynen böyle bu işler. Sahneye çıkma, yazma veya şarkı söyleme isteği içten gelen fena bir dürtü. Bir ifade biçimi. Ben çocukluktan beri böyleyim. Sekiz yaşında yazdığım komik şiirlerim, mizah öykülerim var. Karşımdakine bir şeyler anlatarak güldürme çabası benim var oluş biçimim, geç de olsa profesyonel bir hal almasına mutluyum.
Konvansiyonel medyayı da dijitali de bilen biri olarak bu geçiş dönemini nasıl görüyorsunuz? Bir yirmi yıl sonrası için öngörünüz nedir bu işler özelinde?
İşte bu röportajın gizli sorusu! Yıllarca yayında kalacak bir yazıda, vizyonsuz bir öngörüde bulunmamı istiyorsun ha? Mümkün değil cevap vermem! (gülüyor) IBM’in başkanının 1940’larda kişisel bilgisayar için ‘dünyada beş tane talep oluşmaz’ vizyonuna yakın bir cevap veremem şimdi burada. Daha otuz yıl önce cep telefonunun var olmadığı, yirmi yıl önce bugün kullandığımız telefonların bu kadar akıllı olmadığı, on yıl önce hayatımızın olmazsa olmazı sosyal medya ve uygulamaların bizi esir almadığı bir distopik zamanın içindeyiz. Bugün itibariyle konvansiyonel medya bitmiştir gibi bir alt çizgi çekemem ama önemini çok kaybettiği açık. Ama yirmi yıllık bir medya öngörüsü? Çok uzun bir süre bence, kendimi rezil edemem! (gülüyor)
2010’ların başında sahneye çıkıp bir şeyler anlatan adamların ve kadınların bu işle ilgili en büyük derdi yeteri kadar mekan olmayışıydı. Mesut Süre’nin arzuladığı gibi haftanın altı gecesi çıkılabilecek yer yok belki ama en azından iki üç gece çıkılabilecek yer var şimdi. Peki bugün 2020’lerin başında sahneye çıkıp hikayelerini anlatan adamların ve kadınların bu işle ilgili en büyük derdi ne?
Hala söylediklerin en büyük dert. Haftanın iki üç gecesi koca yirmi milyonluk İstanbul’da üç, dört mekâna sıkışmak değil bu işin ara noktası. Hani Ankara? Hani İzmir? Antalya? Bursa? Adana? Antep? Sinop? Böyle böyle hepsini saysam ya! (gülüyor) Bu işin derdi ne biliyor musun? Talebin artması lazım, pazarın ülke genelinde büyümesi lazım. Talep artarsa, bu kültür yaygınlaşırsa, bu işi meslek olarak seçenler çoğalır, mekanlar artar, şehirlere yayılır ve bu işi yapan herkes para kazanır. Şu an toplasan 80’i geçer mi stand up’çı? Yenisiyle, eskisiyle? Örnek olsun diye söylüyorum. Milyonda bir insan yapar nüfusa bölersen. Herhangi bir ülkede ülke nüfusunun milyonda birini oluşturacak bir işi icra edenlerin düzgün para kazanması lazım. Bu bir döngü. Bir gün o da olacak, komedyen sayısı daha da artacak, komedi kulüpleri çoğalacak ve bu işin izleyicisi büyüyecek. Böyle olması lazım. Al sana öngörü kardeşim! (gülüyor)
Onunla arkadaş olmak isteyen on binler var. Siz şanslı azınlıktansınız. Tabii ki Youtube’u sevmemize neden olan adamdan bahsediyorum. Mesut Süre’yle arkadaş olmak nasıl bir duygu?
Mesut Süre özel bir adamdır. Başka kimseye benzemez. Pozitif enerjisi çok yüksektir. Bir aradayken yani bir kafede oturmuş çay içerken bile onun enerjisinin sana geçtiğini hissedersin. Bir de iyi insandır biliyor musun? Senin iyiliğini ister, bunu hissetmek de çok nadir bir duygu. Hep söylerim, erişkin hayatımın çok az sayıda seçilmiş dostlarındandır.
Eleştiriye açık mısınız? Sözlüklerde yazılanlara, Youtube videolarınızın altına gelen yorumlara bakıp çıkarımlarda bulunur musunuz?
Al bir cincibir soru daha. Bu sorudaki özel kelime ‘çıkarım’ Hayır, gelen yorumlardan bir çıkarımda bulunmam. Bir iş planlarım, yapabildiğimin en iyisini yapmaya çalışırım, izleyici beğenir, beğenmez, ben yoluma bakarım. Sözlükte sana dalanlara, videonun altına kusanlara bakarsan bu işi yapamazsın. Kimse ama kimse inanarak yaptığı bir işte eleştiriye çok açık değildir, bakma eleştiriye açığım dediğine. Yüzüne çatır çatır eleştir bak nasıl ifadesi değişiyor. Bir insanın ya da sanatçının eleştiriye verdiği cevap, hislerini dışa vurup vurmaması aradaki farkı yaratır bence.
Adam Youtube’da Aşık Veysel’in TRT Arşivinden Youtube’a konmuş, elli yıllık siyah beyaz ‘Uzun İnce Bir Yoldayım’ türküsünün videosunun altına ‘Görüntü kalitesi çok düşük!’ yazıyor kardeşim. Mozart’ın Ay Işığı Sonatı’nın 31bin dislike’ı var. Bizden biri Türkçe ‘Çok iğrenç bir şarkı’ yazmış altında yorumlara. Bunun nesinden çıkarımda bulunacaksın? Akıl sağlığını korumaya çalışarak devam etmeye çalışıyor kendini videoyla, sahne işleriyle insanların önüne atan, budur yani…
Hürriyet’te köşe yazarlığı da yaptınız. Yazılar da yazıyorsunuz. En sevdiğiniz ve kendinize yakıştırdığınız anlatma biçimi ne? Yazarak anlatmak mı konuşarak anlatmak mı yoksa bambaşka bir form mu?
İkisi de evladım gibi, ayıramam (gülüyor) Yazarak da kendimi iyi ifade ettiğimi düşünüyorum, en azından bendeki tatmini böyle. Birçok öyküm var. Öyküler Anlatanadam adında bir kitapla okurlara ulaştırmak üzereyiz. Sahne tabi bambaşka. Özlüyorsun sahneyi, sana cin gibi bakan seyirciyi, öncesindeki heyecanı ve sahne üzerinde hissettiklerini. Sahneden indiğinde uyuyamazsın kolay kolay o gece biliyor musun? Öyle büyük bir hormonal dalganın üstündesindir. Anlatmak diyelim o zaman, bak kendi kendine çıktı ortaya (gülüyor)
Varmak istediğiniz bir hedef ya da olmak istediğiniz bir kişi var mı? Yoksa bizzat sürecin kendisinden zevk almaya çalışanlardan mısınız?
Süreci yaşamak lazım. Süreci yaşarken de bir an önce hedefime varsam deyip süreci kendine zehir ediyor insan, o da ayrı. Ben işimi yaparken hayalimi yaşıyorum ya şu anda, kimse bedelsiz sanmasın lütfen. Şu an kazandığımın on değil yüz katını kazandığım zamanlar oldu benim. Bir dakika geriye dönüp acaba dönsem mi demiyorum. Hayalini yaşarken de sağlam bedel ödeniyor süreçte ama bir fark var, süreci yaşamak için bunu seçtim ve zorluklarına bilerek katlanıyorum.
Kolay mı, Zor mu? devam edecek mi?
Kolay mı, Zor mu? ve benzeri seyircili, çok kameralı, az da olsa prodüksiyonlu işler sponsor ihtiyacında olan masraflı işler. Korona süreci seyirciyi azalttığı gibi sponsorları da çekingen bir hale getirdi. Dalga dalga üstümüze gelmezse kriz, o ya da yine seyirci önünde neşeli, eğlenceli yeni bir projeye başlamak istiyorum.
Bundan sonra neler yapmak istiyorsunuz? Sinema filmi yazmak-çekmek gibi bir düşünceniz var mı mesela?
Ben yazan, çizen, sahnede anlatan biriyim. Bundan sonra da öyle olmak istiyorum. Siz bu satırları okurken ben çok yakınınızda olacağım yani (gülüyor) Birkaç kitaplık öyküm var, yazmaya da devam ediyorum. İki film senaryom var, bitmiş durumda hazır. Yenisi için notlar alıyorum. Sahne için gecenin yarısında uyanıp aklıma gelen şakayı telefona not alıyorum. Benim olayım bu. Bir gün rüzgâr arkandan eser, hepsini başarıyla hayata geçirirsin. Esmez bugünlerde olduğu gibi, bir gün püfür püfür esecekmiş gibi kendi kendine üretmeye devam edersin…
https://youtube.com/channel/UCB2kQR7OweY_ABHmlfKsUIg
https://instagram.com/anlatanadam
*Bu söyleşi dostsohbeti.com için Emre Çakır tarafından yapılmıştır. Sadece kaynak belirtilerek belirli bir kısmı alıntılanabilir.